falconxul
(Co) Admin
|
|
|
|
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 14/03/09
Mesaj Sayısı : 117
Nerden : diyarbakır
İş/Hobiler : müzisyen
Lakap :
|
|
|
|
|
|
Konu: Helloween Ptsi 16 Mart 2009, 13:38 |
|
|
“Power Metal”in öncülerinden ve günümüzdeki en büyük isimlerinden biri olan Helloween’in kuruluşu 70’li yılların sonlarına dayanır. 1979’da müziksever iki arkadaş, Kai Hansen ve Piet Sielck birlikte müzik yapmaya başlarlar, birlikteliklerine de Gentry ismini verirler.
Uzun süre dikiş tutturamazlar, aradıkları elemanları bulamazlar, sonunda grubun adı “Ironfist”, basçısı Markus Grosskopf, davulcusu ise Ingo Schwichtenberg olur. Ardından efsanevi gitarist Michael Weikath’ın grubu «Powerfool»dan ayrılıp “Ironfist”e katılımıyla çekirdek kadro kurulur.
Bu kadro iki parçayla 1984 yılında Death Metal adlı bir toplama albümünde yer alır. Kariyerlerine death metalde başlayan grupta daha pek çok değişiklik olacaktır…
1985 yılında ise ilk EP Helloween ‘i ve ilk albümleri Walls of Jericho ‘yu yayınlanır. Walls of Jericho isimli albümden belki amatörlük akmaktadır ama insanlar bu grubun potansiyelini farketmişlerdir. Çok geçmeden birkaç plak şirketinden teklif alırlar. Walls of Jericho albümü, Helloween’in şu anki müziğiyle kıyaslandığında çok basit kalıyor ama Kai’nin o zaman bile muhteşem olan gitar becerisi ve Ingo’nun tekniğiyle ortaya çok saf ve enerjik bir albüm çıkmıştır.
Bu albümde aynı zamanda vokalleri üstlenen Kai Hansen, özellikle konserlerde aynı anda vokal yapıp gitar çalmanın zorluğunu anlamış olacak ki, vokalist arayışlarına başlanır. Bulunan vokalistse, Helloween için büyük bir şanstır. Belki Dünya’nın en iyi metal vokalistlerinden biri olan Michael Kiske grubundan ayrılarak Helloween’e geçer.
Kiske’nin katılımıyla grupta kısa zamanda büyük değişiklikler olur. 1987’de Metal tarihinin de dönüm noktalarından sayılan “The Keeper of The Seven Keys Part:1” albümü çıkar. İki senede alınan yol ise inanılmazdır. Walls of Jericho ‘dan çok daha temiz, çok daha melodik ve profesyonel bir tarza kavuşmuştur grup. O kadar ki, geçen on sene içinde yaptıkları en kaliteli işin “The Keeper of The Seven Keys Part:1” albümleri olduğunu düşünüyor çoğu hayranı.
Kiske, gruba müzikal olarak büyük katkılar yapmıştır, daha sonra grubu dağılma noktasına getiren de odur fakat henüz birbirlerine çok bağlı yirmili yaşlarda beş müzisyendir onlar.
İsminden de anlaşılacağı “The Keeper of The Seven Keys Part:1” bir çifte albüm olarak düşünülmüştü, fakat henüz çok yeni olan bu gruba plak şirketi izin vermedi. Böylece “The Keeper of The Seven Keys Part:2”nin çıkması biraz gecikti. Grubun en iyi albümü kabul edilen ve Amerika dahil her yerde sesini duyuran bu albümün farkı neydi? Daha doğrusu Helloween’in farkı…
Helloween, hiçbir zaman çok sert ve sıkı bir metal grubu olmadı. Üstün müzik bilgisine ve kabiliyetine sahip iki gitaristleri vardı. Müzikleri bunların üzerine kuruldu. Onların birbiriyle uyum içindeki gitarları, Ingo’nun davulu ve Michael’ın eşine pek rastlanamayacak sesi, çok basitmiş gibi görünen fakat derin anlamlar içeren sözleri birleşince ortaya şimdiye kadar hiç denenmemiş bir tür ve görülmemiş nitelikte bir grup çıktı.
Keeper serileri, “A Tale That Wasn’t Right”, “Halloween”, “Keeper Of The Seven Keys”, “Future World”, “Dr.Stein”, “I’m Alive”, “I Want Out” gibi hitler çıkarır, özellikle “A Tale That Wasn’t Right” önemli bir yere sahiptir.
Halen pekçok grup kendine “Keeper:2” albümünü örnek almaktadır ve bu albüm hâlâ diğer albümlerinden çok satmaktadır. Helloween’ın metal dünyaına yeni bir tarz getirdiği “Keeper:2”den sonra farkedildi ancak. Çok taklidi, takipçisi çıktı. Helloween hayranı gruplar bir çok başarılara imza attılar. Bunların içinde en önemlisi sanırım “Blind Guardian”dır. “Blind Guardian”, ilk kayıtlarında ve albümlerinde tamamen Helloween’i taklit etmeye çalışmıştır. Hansi de bunu saklamıyor.
Michael Kiske, gruba kazandırdığı kadar şeyi de götürmüştür diyebiliriz. Aslında onun müzik zevki metal dışıydı. Biraz da bencil kişiliği, Kai Hansen’i kendi kurduğu gruptan ayırmıştır. Son olarak bir Live album çıkaran grup, (Live In The UK) uzun süreli sessiz bir döneme girmiştir. Zaten Kai olmadan grubun dağılacağı, ya da çok değişeceği söylenmektedir.
1991’de sessizlik bozulur, “Pink Bubbles Go Ape” albümü gelir. Üstüste üç mükemmel ve gittikçe gelişen albümden sonra tam bir hayal kırıklığıdı. Yeni gitarist Roland Grapow tepkiler alır, fakat sonradan herkes onun Kai kadar olmasa da çok yetenekli olduğunu anlayacaktır.
“Pink Bubbles Go Ape”, çok kötü değil gerçi ama Helloween’in o eski uyumu, hızlı soloları yok. Kiske grubu kendi müzikal zevkleriyle etkilemeye başlamış ve çok değişik etkilenimler seziliyor albümde. Tek kayda değer parça “The Chance” kabul edilir.
1993 yılında ise beterin beteri gelir. Chameleon, artık metalden tamamen uzak şeylere doğru ilerlenildiğini gösteriyordu. Yer yer blues, yer yer caz, yer yer de tanımlanamayacak müzikler, efektler kullanan grup, iyice köklerinden kopmak üzereydi. Albüm belki müzikal açıdan gayet iyiydi, ama hayranları, sevenleri metal dinlemek istiyordu topluluğun, ne de olsa grubun bir çizgisi oturmuştu.
Gerçi “Giants”, “Longing”, “I Believe” gibi muhteşem çalışmalar da barındırıyordu albüm ama genel hava “Keeper” serisinden çok çok uzaktı…
Bu başarısızlıkların üstüne grup ve fanlar tarafından istenmeyen adam ilan edilen Michael Kiske ayrılır. Çok iyi bir vokalist olmasına rağmen artık farklı birşeyler denemek istiyordu, bu ise Helloween’in sonu demekti. Ayrıldı demek yanlış oluyor bu yüzden, Weikath’ın onu resmen kovduğu biliniyor.
Bu bocalama döneminde “The Best, The Rest, The Rare” adlı bir toplama albüm çıkarılır, belki biraz zaman kazanmak, belki de eski hayranlara bir hediye amacıyla…
Yeni vokalist olarak, “Pink Cream 69” grubunun vokalisti Andi Deris seçilir. Tabii ki Kiske kadar yetenekli değildir, yadırganır, müzikle uyumsuz bir sesi olduğu söylenir. Yine de, Andi’li ilk albüm “Master Of The Rings”, tekrar eskiye dönüş sinyalleri vermektedir. İçinde “Where The Rain Grows”, “Why”, “In The Middle Of A Heartbeat” gibi klasikleri barındıran albüm yine de beklentileri karşılamaktan uzaktır.
Tam grup eski havasına kavuşacak derken davulcu Ingo bir trenin önüne atlayarak intihar eder. Yerine “Gamma Ray” grubundan Uli Kusch geçer. Ardından Helloween tarihinin en karamsar albümü gelir. “The Time of The Oath”… Albümle Helloween’in kesin dönüşünü müjdelenir. Çok büyük zorluklar atlatıldıktan sonra, böyle bir gruptan beklenmeyecek kadar melankolik ve karanlık bir albüm “The Time Of The Oath”.
Yine de, Andi’nin ilk albümdeki tecrübesizliğini yenmesi sayesinde, muhteşem bir çalışma çıkmıştır ortaya. “Time Of The Oath”, “Kings Will Be Kings”, “Forever and One” öne çıkan parçalardır.
Turlar da daha çok ilgi görmeye başlamıştır tekrar. Andi de samimiyeti sayesinde hayranlarca çok sevilir. Bu turlardan bir konser kaydı çıkar, “High Live” isminde. İki cd’den oluşan albüm bir konser albümünün nasıl olması gerektiği konusunda iyi bir örnektir. |
|